Tüketim Ekonomisinden Çıkış

Kapitalist ekonomik modelde, piyasadaki tüm aktörlerin kendi faydalarını düşündüğü ve buna uygun şekilde davrandığı kabul edilir. Herkes kendi çıkarına uygun davrandığı için toplumun genelinde faydanın ve refahın en üst düzeyde olacağı kabul edilir.

Örneğin bir sanayici satamayacağı bir şeyi üretmez, bir tüccar da kar edemeyeceği bir şeyi vitrinine koymaz, bir tüketici ise fayda sağlayamayacağı bir şeyi satın almaz.

Buna karşılık serbest piyasadaki büyük ve etkin aktörler daha çok üretip daha çok kar sağlayabilmek için çeşitli pazarlama yöntemleriyle tüketicilerin karar mekanizmalarını etkileyebilir. Finansal okuryazar seviyesi düşük, tasarruf yetisi zayıf ve moda akımlardan etkilenen tüketiciler ise faydalanamayacağı, ihtiyacı olmadığı veya fiyatı getirisinden yüksek olan bir şeyi rasyonel davranmayıp satın alabilir. Örneğin marketlerde zaruri ihtiyaçların arka raflara, faydası düşük ürünlerin ise ön raflara ilgi çekici şekilde konulduğunu ve bu şekilde tüketicilerin karar mekanizmalarını etkilemeye çalıştıklarını biliyoruz.

Regülatör kurumların yetersiz olduğu, gücün belli zümrelerde yoğunlaştığı ve tüketimin gelişmişlik göstergesi olduğu zannedilen toplumlarda, refahın yüksek bir seviyede olduğu düşünülür ve kapitalist ekonomik model sorunsuz bir şekilde işler. Ahlaki değerlerden bağımsız olarak model işlediği sürece zaten bir sorun yoktur.

Buna karşılık Marksist ekonomik model, düşük tüketimin kapitalist ekonomilerde her zaman krizlere sebep olacağını savunur. Marksist görüşe göre güçlü zümreler, emekçilerin maaşlarını düşürebilir, bununla doğru orantılı olarak işçinin alım gücü ve tüketim seviyesi düşer. Bu yüzden sistemin kendi krizini kendisi yaratacağı kabul edilir. İlk bakışta doğru bir yaklaşım olarak görülse de oluşan kriz ortamlarında kapitalist aktörler en başta söylediğimiz gibi kendi faydasını düşünerek Merkez Bankaları aracılığıyla piyasaya ucuz maliyetli para sürer. Böylece kişiler borçlandırılır ve tüketim alışkanlıklarından geri kalmamaları sağlanır. Konuya dair başka bir örnekte ise Yuan’ın değerini düşük tutmak isteyen Çin Yönetimi, ABD tahvilleri satın alarak aslında en büyük müşterisine ucuz borç para verir. ABD ise dış ticaret açığını bu şekilde fonladığı için Çin’den mal almaya ve tüketmeye devam eder.

Dünyada şuan hâkim olan piyasa sistemi 1873’de 1929’da 1987’de ve 2008’de olmak üzere küresel veya yerel birçok krizle aksayarak da olsa bu şekilde fayda oyunlarıyla varlığını sürdürmeye devam eder.

Korona Virüs Salgınının oluşturacağı ekonomik sorun diğer krizlerden daha büyük ve ciddi duruyor. Tüketebilmek için dünyaya ve doğal kaynaklara zarar veriyoruz. Bu zararlar insan sağlığını dolaylı yoldan ve uzun sürede olumsuz etkilediği için kişiler tüketime devam ediyor. Virüs salgını ise direkt ve kısa sürede insan sağlığını etkilediği için büyük aktörlerin pazarlama taktikleriyle tüketicileri etkileyemeyeceği ve kapitalist kurumların bankalar aracılığıyla parasal genişleme yapsa dahi tüketimi devam ettiremeyeceği bir dönem giriyoruz. İyimser bir yaklaşımla salgının Mayıs ayında biteceğini varsaysak bile ekonomik tahribatın tamiri yine de birkaç sene sürebilir. Yük yine insanoğlunun sırtında..

Virüs salgının insan sağlığını, psikolojisini ve küresel ekonomiyi etkilediği bu dönemde bir şeyi düşünmeliyiz; Kapitalizm, Marksizm, Liberalizm, Sosyalizm, Merkantilizm adı ne olursa olsun tüm bu ekonomik modeller insan eseri olduğu için eksik veya kusurludur. Halbuki elimizde insanüstü ilahi bir model var. O model Kur’an-ı Kerim’de açık bir şekilde anlatılıyor ve sünnet ile net bir şekilde uygulanıyor. Kur’an-ı Kerim, Furkan Süresinde “Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; ikisi arasında orta bir yoldur.” ayeti ile aşırı tüketimden kaçınmayı bize emrediyor. Peygamber Efendimiz “hatta akmakta olan bir nehirde abdest alsan dahi suyu israf etme” hadis-i şerifi ile israftan uzak durmayı bize tavsiye ediyor.

O zaman düşünelim, salgın nedeniyle nispeten daha az tükettiğimiz ve daha az israf ettiğimiz bu kısa sürede niye ekonomiler hemen krize giriyor? Hâlbuki şuan ki tüketim seviyemizle de hayatımızı idame ettirebiliyoruz. Bu durum ekonomik modelde ve yaşam tarzımızda yanlış bir şeylerin olduğunu ispatlamıyor mu? İnsan eseri olan modelleri bırakıp, ilahi mesaja uygun bir şekilde dünyayı yeniden kurgulamanın zamanı gelmedi mi? İsrafın yerine tasarrufun, lüksün yerine mütevaziliğin, aç gözlülüğün yerine kanaat etmenin zamanı gelmedi mi?

korona virus ve ekonomi

Tüketim Ekonomisinden Çıkış’ için 4 yanıt

Add yours

  1. İnsanoğlunun geçmişten bu yana; tüketimindeki öğretilmiş evrilmesi. En basitinden ABD’nin 2. Dünya Savaşı sonrası ülkemize dayattığı ve devlet büyüklerimizin ellerinden içirilen süt tozu. Kazanma hırsının bu denli yüksek olduğu, dayatma yollarıyla öğretilen tüketim çılgınlığının desteğiyle bu mücadeleyi kazanmak zor gibi… Temeli çürük bir binanın üzerinde yapılacak güçlendirmeler gibi…

yunusemrekekec için bir cevap yazın Cevabı iptal et

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑