Marksist ekonomik model, emeğin oluşturduğu değerin sadece sermaye sahiplerine kâr olarak geri dönmesini eleştirir. Değeri emek oluşturduğu için mülkiyetin de emeğe ait olması gerektiğini savunur. Bu yüzden özel mülkiyet hakkını kaldırarak sermayenin çalışanlar üzerindeki baskısını sonlandırmak istemiştir. Halbuki özel mülkiyet ve servet birikiminin olmadığı yerde girişimcilik potansiyeli de olmaz. Girişimciler yeni yatırımlar yapamayacağı için çalışanlara yönelik yeni istihdam alanları da sınırlı olacaktır. Yeni istihdam alanının sınırlı seviyede olması artan nüfus karşısında işgücü arzı ve talebi arasında uyumsuzluk oluşur. Bir dönem sonra ya işsizlik ya da ihtiyaç fazlası personel istihdamı ile verimsizlik artacaktır. Sonuç olarak toplumda gelir ve refah seviyesi düşecektir.
Adam Smith’e göre “tüm malların değişim değerlerinin gerçek ölçüsü emektir”. Pazarda fiyatlar sarf edilen emeğe göre belirlenir. Bu yüzden kapitalist ekonomik modelde sermaye sahipleri çalışanlar üzerinden en yüksek seviyede emek elde etmeyi hedefler. Kâr maksimizasyonu için de mümkün olan en düşük maaşı ödemeyi arzular. Piyasadaki tüm dengeleri “görünmez el” in sağladığına inanıldığı için bu düzene müdahale edilmez ve çalışanlar güçlü sermayenin karşısında ezilir. Bu modelde güçlü sermaye sahipleri emek üzerinden edindiği yeni servetle sabit ve risksiz bir şekilde faiz geliri sağlayabilir. Kolay yoldan faiz geliri sağlayanlar risklere karşı daha duyarlı hale gelecek ve yeni yatırımlardan kaçınacaktır. Sınırlı seviyede kalan ekonomik yatırımlar sebebiyle yeni istihdam alanları oluşmayacaktır. Ayrıca mevcut yatırım ve işverenlerin birim emek maliyetini düşürme, çalışanlar üzerinden daha çok verim sağlama hedefinin de etkisiyle kurumlar büyürken çalıştırdığı personel sayısı azalacaktır. Bu durumda işverenlerin işgücü talebi düşeceği için emek ücreti yani maaşlar düşecektir. Yatırım yerine faiz üzerinden risksiz bir şekilde para kazanma devam ederken toplumda işsizlik artar ve gelir adaletsizliği meydana gelir.
Kısaca açıklamaya çalıştığımız üzere iki ekonomik modelde de işsizlik ve gelir adaletsizliği ortaya çıkmaktadır. Bu iki modelde görüldüğü üzere insan eseri olan tüm ekonomik modeller eksik, yetersiz veya kusurludur. Buna karşılık ilahi mesajlar/emirler doğrultusunda oluşturulmuş kusursuz ve bütünsel bir ekonomik modeli baz alabiliriz. Kur’an-ı Kerim’in Rum Süresi 39. ayetinde “İnsanların mallarında artış olsun diye verdiğiniz herhangi bir faiz, Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını isteyerek verdiğiniz zekâta gelince, işte zekâtı veren o kimseler, evet onlar sevaplarını ve mallarını kat kat arttıranlardır.” diye buyrulmuştur. Kur’an-ı Kerim’de faiz yasaklanmış ve zekât emredilmiştir.
Faiz Kavramı
Faiz yasağı, sermaye üzerinden sabit ve risksiz gelir elde etmeyi engeller. Atıl duran ve gelir üretmeyen anapara değer kaybedecektir. Sermaye sahipleri servetlerinin erimesine engel olmak ve gelir elde etmek için yeni yatırımlar arayışında olacaktır. Eğer sermayesini direkt kendisi bir yatırıma çeviremiyorsa kar ve zarara katılma prensibiyle Katılım Bankalarında değerlendirecektir. Katılım Bankaları da çalışma prensipleri gereği bu sermayeyi reel sektöre kanalize edecektir. Bu denklemin bir sonucu olarak faiz yasağı yeni yatırımları teşvik eder ve yeni istihdam alanları açar.
Zekat Kavramı
Sermayenin %2.5‘i (kırkta biri) zekât olarak ihtiyaç sahiplerine verilir. Zekât esas olarak bir yıldan daha uzun süredir atıl duran sermaye üzerinden verilir. Örneğin eğer sermayenizle atölye açmak için makine alırsanız o varlığın değeri üzerinden zekât vermezsiniz çünkü bu örnekte sermaye yatırıma ve toplum faydasına dönüşmüştür. O atölyede işçiler çalışacaktır. Dolayısıyla zekât uygulamasındaki bu detay sermaye sahiplerini yeni yatırımlara teşvik eder. Bu teşvike rağmen yatırıma dönüşemeyen sermaye üzerinden verilecek zekât ile toplumdaki kişiler arasındaki gelir farklılıkları azaltılır.
Bahsettiğimiz ilk iki modele istinaden İslami inanç ve değerleri üzerine kurulan ekonomik modelde faiz yasağı ve zekât uygulaması ile yatırımlar artar ve yeni istihdam alanları oluşur. Yatırımlar arttığı için işverenlerin işgücü talebi de artar ve talebin artması doğal olarak çalışanların maaşlarını da arttıracaktır. Tüm bunların bir sonucu olarak işsizlik azalacak ve toplumda gelir adil bir şekilde dağılacaktır.
Bir Cevap Yazın